Mert
Yeni Üye
“Jeoloji hangi üniversitelerde var?” sorusu neden bizi küçültüyor — gelin kavganın ortasına girelim
Forumdaşlar, içimi dökmek istiyorum: “Jeoloji hangi üniversitelerde var?” diye sorunca, sorunun kendisi bizi yanlış bir tartıya sokuyor. Çünkü mesele “nerede var?” değil, “nerede gerçekten bir değer üretiyor, sizi sahaya ve hayata hazırlıyor?” Bu başlıkta tartışmak istiyorum; kiminin damarına basacağım, kiminin de aklına su serpeceğim. Ama ricam şu: lütfen marka fetişizmi ya da nostaljiyle değil, somut ölçütlerle konuşalım.
Diploma avcılığı mı, meslek inşası mı?
Jeolojiyi “olan üniversiteler” diye sıralamak, markette reyon saymak gibi. Oysa jeoloji pratiği; kırık-zonlarının üstünde günlerce dolaşmak, kayaçların hikâyesini laboratuvarda çözmek, CBS/uydu verileriyle model kurmak, hidrojeoloji ve iklimle köprü kurmak demek. Bu bütünlüğü sağlamayan programlar, “var” ama aslında “yok.”
Sahaya çıkmadan jeolog olunur mu?
Bakın, bazı bölümlerde hâlâ saha dersi, haritalama kampı, gerçek jeoteknik şantiye gözlemi “ekstraya” dönüşmüş durumda. Jeolog masa başında yetişmez. İyi bir program:
- En az bir uzun soluklu saha kampını zorunlu kılar,
- Numune toplama–hazırlama–analiz zincirini uçtan uca öğretir,
- Haritalama disiplinini (ölçek, hata, belirsizlik) ciddiye alır.
“Saha bize uzak, bütçe kısıtlı” bahanesi bir yere kadar; doğru iş birlikleri ve planlamayla çözülebilir. Çözemeyen programların “var”lığını sorgulamak boynumuzun borcu.
Laboratuvar, akreditasyon ve ‘kalite kültürü’
Jeoloji ya fen fakültesi ya mühendislik şemsiyesi altında yürür. İkisinde de laboratuvar şart: petrografi, XRD/XRF, ince kesit, jeokimya… Ekipman listesi kağıt üzerinde uzun olabilir; peki çalışır mı, öğrencinin eline değer mi? “Alet var ama sıra gelmiyor” diyorsanız geçmiş olsun.
Akreditasyon (mühendislikte MÜDEK, fen tarafında FEDEK gibi yapılar) tek başına mucize değil ama en azından süreç ve çıktı odaklı bir çerçeve verir. Staj–uygulama ilişkisi, danışmanlık erişimi, ölçme-değerlendirme netliği… Bunlar konuşulmadan “hangi ünide var?” demek, coğrafi koordinat sormak gibi kısır.
Piyasa gerçekleri: Kontenjan şişkinliği ve uyumsuz beklentiler
Bir başka açık yara: Kontenjanlar ile istihdamın makası. Madencilik, altyapı, enerji geçişi, afet risk azaltma gibi alanlar jeolog ister; ama istemenin de niteliği var. “Sondaja iner misin?”, “Saha lojistiğine dayanır mısın?”, “GIS/Python/teknik yazı bilir misin?” soruları kapıda bekler. Bu sorulara “evet” dedirtemeyen müfredat, öğrenciyi mezun değil mağdur eder.
Programların şirketlerle, belediyelerle, AFAD ve danışmanlık ofisleriyle organik staj/bitirme projeleri kurması gerekiyor. Hâlâ “kağıt staj” dönemlerinde oyalananlar, gençleri hayata borçlandırıyor.
“Erkek strateji kurar, kadın empati yapar” ezberi ve disiplinin gerçek ihtiyacı
Şunu netleştirelim: Stratejik-planlayıcı ve empatik-insan odaklı yaklaşımlar, doğuştan cinsiyetle paketlenmiş özellikler değil; toplumsal olarak teşvik edilen farklı beceri kümeleri. Jeolojinin bugünkü ihtiyacı, bu becerilerin hepsini aynı masaya koyabilmek.
- Strateji ve problem çözme (genelde “erkeksi” diye etiketlenen) taraf, uzun soluklu saha planı, risk matrisi, veri bütünlüğü ve model kurma disiplininde vazgeçilmez.
- Empati ve insan odaklı yaklaşım (genelde “kadınsı” diye etiketlenen) taraf ise, yerel topluluklarla iletişim, saha güvenliği, çevresel-etik etkilerin yönetimi ve ekiple bağ kurmada belirleyici.
Gerçekçi olalım: Deprem kuşağında yaşıyoruz; bir raporun dili bile insanların kaderini etkiliyor. Mükemmel jeoloji eğitimi, her öğrenciyi bu iki yaklaşımı harmanlamaya zorlar. “Bizim bölümde kadın az çünkü saha zor” gibi cümleler duyduğunuzda, kapıdan geri dönün; o kapı bilimden önce önyargı üretiyordur.
Ders içerikleri: 1990’larda mı kaldık, 2030’a mı hazırlanıyoruz?
Jeolojide temel dersler değişmez: mineral, petrografi, sedimantoloji, yapısal jeoloji, stratigrafi… Ama yanına artık şu zorunlu çekirdek gelmeli:
- Coğrafi Bilgi Sistemleri (QGIS/ArcGIS) ve uzaktan algılama,
- Veri analitiği, Python/R ile temel modelleme,
- Mühendislik mekaniği ve geoteknik temeller,
- Hidrojeoloji–iklim–çevre etkileşimi,
- Teknik yazma ve bilimsel iletişim.
“Bizde klasikler sağlamdır” deyip yeni araçlara burun kıvıran programlar, mezununa iş değil nostalji pazarlıyor.
Bölgesel bağlam ve “doğal laboratuvar” argümanı
Jeolojide kampüsün konumu, dersin kendisidir. Fay hatlarına, aktif volkanizmaya, kıyı morfolojilerine, maden sahalarına erişim; sahaya çıkma sıklığı; yerel kurumlarla protokoller… Bunlar seçiminizi akademik sıralamadan daha çok etkiler. “Biz büyük şehirdeyiz, müze gibi laboratuvarımız var” demek yetmez; iyi bir bölüm öğrencisini Türkiye’nin farklı tektonik vitrinlerine götürür.
Afet ve kamusal sorumluluk: Jeolojinin vicdanı
Deprem, heyelan, sel… Jeoloji yalnızca kaynak bulmaz, aynı zamanda risk okur. Kamuoyuna açık, anlaşılır, kanıta dayalı raporlama kültürü olmayan programlar, diplomasına mühür basıp topluma sırtını dönüyordur. Bilimsel doğruluk + toplumsal empati = güven. Bu denge kurulmadıkça “hangi üniversitelerde var?”ın yanıtı bir Excel satırından ileri gidemez.
Peki seçerken neye bakacağız? Somut kıstaslar
Bakınız, marka isimleri yerine şu kriterlerle yürüyün:
- Zorunlu saha kampı sayısı ve süresi; haritalama çıktılarının niteliği,
- Öğrenci başına aktif laboratuvar cihazı erişimi ve çalışma saatleri,
- Endüstri–kamu ortak projeleri, gerçek veriyle bitirme tezi oranı,
- Akreditasyon ve süreklilik: özdeğerlendirme raporları kamuya açık mı,
- Yazılım altyapısı: CBS, modelleme, veri bilimi derslerinin zorunluluk oranı,
- Mezun izleme: 1–3 yıl içinde istihdam/ yüksek lisans verileri şeffaf mı,
- Cinsiyet ve çeşitlilik: saha ve laboratuvarda eşit fırsat politikası var mı.
Provokatif sorular: Ateşi harlayalım
- Saha kampı olmayan bir bölüm “jeoloji” adını kullanmayı hak ediyor mu?
- Laboratuvarda cihaz var ama öğrenci dokunamıyorsa, o yatırım kime hizmet ediyor?
- Müfredatta Python/CBS yoksa, mezuna iş piyasasında rekabet eşitliği var mı?
- “Saha zor, kadınlar zorlanır” cümlesi duyulan yerde, asıl zor olan önyargı değil mi?
- Deprem ülkesinde, kamusal raporlama becerisi öğretilmeden mezun vermek etik mi?
- Kontenjanlar istihdama göre düzenlenmiyorsa, bu plansızlığın faturası kime kesiliyor?
Son söz: “Nerede var?” değil, “Nerede yaşayacak?”
Jeoloji, kampüs panosunda değil; arazi çizgisinde, kesitte, numunede, modelde yaşar. O yüzden üniversite seçiminizi “var/yok” listesinden değil, yaşayacağınız deneyimin yoğunluğundan yapın. Stratejik aklı (plan, veri, model) empatik akılla (iletişim, etik, toplumsal etki) aynı çantaya koyan program, yarının jeoloğunu yetiştirir. Diğer her şey sadece adres ve logo.
Şimdi top sizde: Kendi bölümünüzde saha ve laboratuvar erişimi nasıl? Mezuniyet sonrası ilk yıl verileriniz şeffaf mı? “İyi hoca” dediğiniz kişi sizi kaç kere sahaya götürdü, kaç kere gerçek veriyle boğuşturdu? Liste paylaşmak istiyorsanız paylaşın; ama gelin önce bu kıstasları masaya koyalım. Çünkü “jeoloji hangi üniversitelerde var?” sorusu değil, “hangi üniversiteler jeolojiyi hakkıyla yaşatıyor?” sorusu geleceğinizi belirleyecek.
Forumdaşlar, içimi dökmek istiyorum: “Jeoloji hangi üniversitelerde var?” diye sorunca, sorunun kendisi bizi yanlış bir tartıya sokuyor. Çünkü mesele “nerede var?” değil, “nerede gerçekten bir değer üretiyor, sizi sahaya ve hayata hazırlıyor?” Bu başlıkta tartışmak istiyorum; kiminin damarına basacağım, kiminin de aklına su serpeceğim. Ama ricam şu: lütfen marka fetişizmi ya da nostaljiyle değil, somut ölçütlerle konuşalım.
Diploma avcılığı mı, meslek inşası mı?
Jeolojiyi “olan üniversiteler” diye sıralamak, markette reyon saymak gibi. Oysa jeoloji pratiği; kırık-zonlarının üstünde günlerce dolaşmak, kayaçların hikâyesini laboratuvarda çözmek, CBS/uydu verileriyle model kurmak, hidrojeoloji ve iklimle köprü kurmak demek. Bu bütünlüğü sağlamayan programlar, “var” ama aslında “yok.”
Sahaya çıkmadan jeolog olunur mu?
Bakın, bazı bölümlerde hâlâ saha dersi, haritalama kampı, gerçek jeoteknik şantiye gözlemi “ekstraya” dönüşmüş durumda. Jeolog masa başında yetişmez. İyi bir program:
- En az bir uzun soluklu saha kampını zorunlu kılar,
- Numune toplama–hazırlama–analiz zincirini uçtan uca öğretir,
- Haritalama disiplinini (ölçek, hata, belirsizlik) ciddiye alır.
“Saha bize uzak, bütçe kısıtlı” bahanesi bir yere kadar; doğru iş birlikleri ve planlamayla çözülebilir. Çözemeyen programların “var”lığını sorgulamak boynumuzun borcu.
Laboratuvar, akreditasyon ve ‘kalite kültürü’
Jeoloji ya fen fakültesi ya mühendislik şemsiyesi altında yürür. İkisinde de laboratuvar şart: petrografi, XRD/XRF, ince kesit, jeokimya… Ekipman listesi kağıt üzerinde uzun olabilir; peki çalışır mı, öğrencinin eline değer mi? “Alet var ama sıra gelmiyor” diyorsanız geçmiş olsun.
Akreditasyon (mühendislikte MÜDEK, fen tarafında FEDEK gibi yapılar) tek başına mucize değil ama en azından süreç ve çıktı odaklı bir çerçeve verir. Staj–uygulama ilişkisi, danışmanlık erişimi, ölçme-değerlendirme netliği… Bunlar konuşulmadan “hangi ünide var?” demek, coğrafi koordinat sormak gibi kısır.
Piyasa gerçekleri: Kontenjan şişkinliği ve uyumsuz beklentiler
Bir başka açık yara: Kontenjanlar ile istihdamın makası. Madencilik, altyapı, enerji geçişi, afet risk azaltma gibi alanlar jeolog ister; ama istemenin de niteliği var. “Sondaja iner misin?”, “Saha lojistiğine dayanır mısın?”, “GIS/Python/teknik yazı bilir misin?” soruları kapıda bekler. Bu sorulara “evet” dedirtemeyen müfredat, öğrenciyi mezun değil mağdur eder.
Programların şirketlerle, belediyelerle, AFAD ve danışmanlık ofisleriyle organik staj/bitirme projeleri kurması gerekiyor. Hâlâ “kağıt staj” dönemlerinde oyalananlar, gençleri hayata borçlandırıyor.
“Erkek strateji kurar, kadın empati yapar” ezberi ve disiplinin gerçek ihtiyacı
Şunu netleştirelim: Stratejik-planlayıcı ve empatik-insan odaklı yaklaşımlar, doğuştan cinsiyetle paketlenmiş özellikler değil; toplumsal olarak teşvik edilen farklı beceri kümeleri. Jeolojinin bugünkü ihtiyacı, bu becerilerin hepsini aynı masaya koyabilmek.
- Strateji ve problem çözme (genelde “erkeksi” diye etiketlenen) taraf, uzun soluklu saha planı, risk matrisi, veri bütünlüğü ve model kurma disiplininde vazgeçilmez.
- Empati ve insan odaklı yaklaşım (genelde “kadınsı” diye etiketlenen) taraf ise, yerel topluluklarla iletişim, saha güvenliği, çevresel-etik etkilerin yönetimi ve ekiple bağ kurmada belirleyici.
Gerçekçi olalım: Deprem kuşağında yaşıyoruz; bir raporun dili bile insanların kaderini etkiliyor. Mükemmel jeoloji eğitimi, her öğrenciyi bu iki yaklaşımı harmanlamaya zorlar. “Bizim bölümde kadın az çünkü saha zor” gibi cümleler duyduğunuzda, kapıdan geri dönün; o kapı bilimden önce önyargı üretiyordur.
Ders içerikleri: 1990’larda mı kaldık, 2030’a mı hazırlanıyoruz?
Jeolojide temel dersler değişmez: mineral, petrografi, sedimantoloji, yapısal jeoloji, stratigrafi… Ama yanına artık şu zorunlu çekirdek gelmeli:
- Coğrafi Bilgi Sistemleri (QGIS/ArcGIS) ve uzaktan algılama,
- Veri analitiği, Python/R ile temel modelleme,
- Mühendislik mekaniği ve geoteknik temeller,
- Hidrojeoloji–iklim–çevre etkileşimi,
- Teknik yazma ve bilimsel iletişim.
“Bizde klasikler sağlamdır” deyip yeni araçlara burun kıvıran programlar, mezununa iş değil nostalji pazarlıyor.
Bölgesel bağlam ve “doğal laboratuvar” argümanı
Jeolojide kampüsün konumu, dersin kendisidir. Fay hatlarına, aktif volkanizmaya, kıyı morfolojilerine, maden sahalarına erişim; sahaya çıkma sıklığı; yerel kurumlarla protokoller… Bunlar seçiminizi akademik sıralamadan daha çok etkiler. “Biz büyük şehirdeyiz, müze gibi laboratuvarımız var” demek yetmez; iyi bir bölüm öğrencisini Türkiye’nin farklı tektonik vitrinlerine götürür.
Afet ve kamusal sorumluluk: Jeolojinin vicdanı
Deprem, heyelan, sel… Jeoloji yalnızca kaynak bulmaz, aynı zamanda risk okur. Kamuoyuna açık, anlaşılır, kanıta dayalı raporlama kültürü olmayan programlar, diplomasına mühür basıp topluma sırtını dönüyordur. Bilimsel doğruluk + toplumsal empati = güven. Bu denge kurulmadıkça “hangi üniversitelerde var?”ın yanıtı bir Excel satırından ileri gidemez.
Peki seçerken neye bakacağız? Somut kıstaslar
Bakınız, marka isimleri yerine şu kriterlerle yürüyün:
- Zorunlu saha kampı sayısı ve süresi; haritalama çıktılarının niteliği,
- Öğrenci başına aktif laboratuvar cihazı erişimi ve çalışma saatleri,
- Endüstri–kamu ortak projeleri, gerçek veriyle bitirme tezi oranı,
- Akreditasyon ve süreklilik: özdeğerlendirme raporları kamuya açık mı,
- Yazılım altyapısı: CBS, modelleme, veri bilimi derslerinin zorunluluk oranı,
- Mezun izleme: 1–3 yıl içinde istihdam/ yüksek lisans verileri şeffaf mı,
- Cinsiyet ve çeşitlilik: saha ve laboratuvarda eşit fırsat politikası var mı.
Provokatif sorular: Ateşi harlayalım
- Saha kampı olmayan bir bölüm “jeoloji” adını kullanmayı hak ediyor mu?
- Laboratuvarda cihaz var ama öğrenci dokunamıyorsa, o yatırım kime hizmet ediyor?
- Müfredatta Python/CBS yoksa, mezuna iş piyasasında rekabet eşitliği var mı?
- “Saha zor, kadınlar zorlanır” cümlesi duyulan yerde, asıl zor olan önyargı değil mi?
- Deprem ülkesinde, kamusal raporlama becerisi öğretilmeden mezun vermek etik mi?
- Kontenjanlar istihdama göre düzenlenmiyorsa, bu plansızlığın faturası kime kesiliyor?
Son söz: “Nerede var?” değil, “Nerede yaşayacak?”
Jeoloji, kampüs panosunda değil; arazi çizgisinde, kesitte, numunede, modelde yaşar. O yüzden üniversite seçiminizi “var/yok” listesinden değil, yaşayacağınız deneyimin yoğunluğundan yapın. Stratejik aklı (plan, veri, model) empatik akılla (iletişim, etik, toplumsal etki) aynı çantaya koyan program, yarının jeoloğunu yetiştirir. Diğer her şey sadece adres ve logo.
Şimdi top sizde: Kendi bölümünüzde saha ve laboratuvar erişimi nasıl? Mezuniyet sonrası ilk yıl verileriniz şeffaf mı? “İyi hoca” dediğiniz kişi sizi kaç kere sahaya götürdü, kaç kere gerçek veriyle boğuşturdu? Liste paylaşmak istiyorsanız paylaşın; ama gelin önce bu kıstasları masaya koyalım. Çünkü “jeoloji hangi üniversitelerde var?” sorusu değil, “hangi üniversiteler jeolojiyi hakkıyla yaşatıyor?” sorusu geleceğinizi belirleyecek.