Kitap eleştirisi: Lea Carpenter'dan “Ilium”

dunyadan

Aktif Üye
Edouard'ın Fransa'daki mülküne sızmak için mükemmel bir yedek olacağı ortaya çıktı, ancak bu onun sadece doğası değil. Yayınlamaktan hoşlanmayacağım bir fiziksel özelliği var ve Trafalgar Meydanı'nda Marcus adında 50 yaşındaki bir CIA ajanı tarafından görüldüğünde işe alım başlıyor. “Ben bu iş için mükemmel kişiydim” diye itiraf ediyor. “Sadece böyle görünmekle kalmadım, ben… her memurun bir varlık içinde olmayı hayal ettiği şeydim: saf, güçlü bağları olmayan, fakir. Bunu kendim bile bilmiyordum.” Onların sızması Ilium Operasyonunun ilk adımıdır.

Marcus, anlatıcıyla tanışmadan yıllar önce, annesinin bir zamanlar çalıştığı Londra'daki evi satın alır ve bu işe alım, ister kader ister kasıtlı olsun, çalkantılı bir aşka dönüşür. Yeni erkek arkadaşının ve yakında yeni kocasının sadece zengin bir iş adamı olduğundan şüpheleniyor. HAYIR. Mallorca'daki küçük düğünlerinden kısa bir süre sonra Hırvatistan'daki balayında ona iki bomba atar. Onun, Edouard'ın Fransız mülkünü gezebilecek ve mülk üzerinde araştırma yapabilecek bir sanat eleştirmeni gibi davranmasına ihtiyacı var. Ayrıca: Marcus ölüyor.

Carpenter bir casus hikâyesinin ihtiyaç duyduğu korkuyu nasıl sunacağını bilse de Ilium'u bu kadar büyüleyici kılan karakterlerdir. Elbette Ilium Operasyonu'nun arkasında Beyrut'ta okurken MI6 tarafından işe alınan Raja ve The Americans dizisindeki Matthew Rhys ve Keri Russell'ı hayal eden İrlandalı ve Ukraynalı Jack ve Jill gibi ajanlar var. . – bazen karı-koca, bazen de erkek ve kız kardeş gibi davranırlar ve genellikle odadaki en yetkin kişilerdir.

Ama aynı zamanda mülkte Edouard'ın gizemli karısı Dasha da dahil olmak üzere ailesi de var; üvey kızı Nikki; ve sevimli küçük oğlu Felix. Marcus öldüğünde, anlatıcının maskesinin bir kısmı da entegre olduğu bu ailedeki kaybını telafi etmektir. Rahmetli kocası ve Raja'nın açıkça nefret ettiği düşmanıyla müttefik olmalarına rağmen, Edouard da dahil olmak üzere onlarla büyük rahatlık buluyor.

Carpenter'ı büyüleyen türden bir ahlaki belirsizlik bu; ikili bir hayat yaşamanın ve her gün bir örtüye bürünmenin çevrenizdeki herkese gerçek gelmesi, bu eleştirel ve kökleşmiş yalan. Ilium'u beklenmedik derecede etkileyici bir roman yapan da budur.