Kitap Eleştirisi: Roberto Piumini’den “Glowrushes”

dunyadan

Aktif Üye
Sanatsal yaratım teması kitabın başından sonuna kadar devam ediyor. Sakumat ne ilham perilerinin peşinden koşar ne de elinde fırçayla onların ortaya çıkmasını inatla bekler. Bunun yerine, sanatçının zanaatının negatif alanı diyebileceğimiz yerden keyif alıyor: Madurer’in sözlerini dinliyor, gündelik dünyasını gözlemliyor ve her şeyden önce eskiz yapmaya başlamadan önce arzularını değerlendiriyor. Kitabın neredeyse yarısı ilk fırça darbesinden önce geçmişti. Bu noktada Sakumat’ın niyeti açıktır. Madurer’in odalarının duvar resimleri sadece için o, ama aslında aynı zamanda itibaren o. Ressamın fırçası çocuğun hayal gücüyle ve daha da iyisi ruhuyla uyum içinde hareket edecektir.

Sakumat ve Madurer’in işbirliği, sanatın yaratılışına dair bir benzetmeden daha fazlasını sunuyor. Aynı zamanda yarattığımız formlarda nasıl ikamet ettiğimizi de gösterir. Çiftin duvar resimlerinden birinde yer alan bir korsan gemisi hakkındaki tartışmaları, gemideki adam sayısından rüzgarın geminin hareketleri üzerindeki etkisine kadar sonsuz değişikliklere yol açtı. Hatta Sakumat, yaklaşımını simüle etmek ve ayrıntılarını Madurer’in gözüne sokmak için boyutunu ayarlıyor ve daha büyük boyuyor. Resimlere yapılan iki yorumla sanat yavaş yavaş anlatıya dönüşüyor ve Sakumat’ın cıvada ata binerek oturan Madurer adlı bir kamara çocuğunu resmetmesiyle doruğa ulaşıyor. Doğa, Madurer’in gerçek denizlerde yelken açma yeteneğini reddetmiş olabilir, ancak onun ve Sakumat’ın sanatsal ortaklığı sayesinde diğer uçuş biçimleri mümkün hale geliyor.

Fabllar, gerçekliğin içine ve dışına sorunsuz bir şekilde girip çıktıklarında, fantastik icatları karşılaştığımız gerçek sorunları aydınlattığında ve hayali karakterlerinin maskeleri düşüp altındaki insan unsurlarını ortaya çıkardığında en iyi hallerini alırlar. İtalyan kültürü, Italo Calvino’nun hikayelerinden Federico Fellini’nin sinemasına, Collodi’nin kukla çocuğu Pinokyo’ya kadar bu tür yaratımlarla kutsanmıştır. Piumini’nin “Glowrushes” adlı eserinde hayal gücü ancak bir yere kadar ileri gidebilir. Sakumat’ın büyülü fırçasından çıkan hiçbir kör edici ışık, Madurer’i trajik kaderinden kurtaramaz. Her ne kadar yürek parçalayıcı olsa da olay örgüsünün bu değişimi, kitabı bu kadar estetik bir başarıya dönüştüren şeyin bir parçası. Sonunda, bu çocuğu seviyoruz ve onun Sakumat’la olan dostluğunun tadını çıkarıyoruz; bu, masal ile yaşanmış deneyim arasındaki çizgiyi bulanıklaştıran bir bağlantıdır.

Adı geçen Glowrushe’lar, onları geceleri tarlaları aydınlatan nadir “ateş böceği bitkileri” olarak tanımlayan Madurer tarafından tasarlandı. Kısa süre sonra bir gece Sakumat onu uyandırır ve boyalı duvarlara bakmasını söyler: “Kafası karışan çocuk yatağında doğruldu. Karanlıkta etrafındaki yüzlerce ince ışın altın rengi bir ışıkla parlıyordu. Karanlık çayırda parlıyor ve rüzgarda sallanıyormuş gibi görünerek ileri geri eğiliyorlardı.”

Kırılgan bir çocuğa olan aşkı adına Sakumat, en büyük sanatsal başarısını genç arkadaşına ondan sonsuza kadar mahrum kalacağı tek hediyeyi vererek elde eder: doğanın kendisini.